Mortimer Adler ve Charles Van Doren tarafından ortaya konulan okuma sanatı teorisi, okuma eylemini pasif bir veri alımından çıkarıp, zihinsel gelişimi hedefleyen talepkar ve aktif bir uğraşa dönüştürür. Bu sistem, okuyucunun yazılı materyale yaklaşımını derinleştirerek, farklı karmaşıklık düzeylerine göre tanımlanmış dört aşamalı bir öğrenme yolculuğu sunar.
Okumanın Dört Temel Düzeyi ve İlişkileri
Okumanın ilerleme basamakları olarak tanımlanan bu dört düzey, birbirini dışlamayan, aksine kümülatif (birikimli) bir hiyerarşi oluşturur. En yüksek düzey, kendinden önceki bütün düzeylerin becerilerini içerir. Bu düzeyler şunlardır:
- Başlangıç Okuması (Birinci Düzey): Okuryazarlığın temelinin kazanıldığı düzeydir. Okuyucunun “Bu cümle ne söylüyor?” sorusuna odaklandığı, kelimeleri tanıma ve temel anlamları kavrama aşamasıdır.
- İnceleyici Okuma (İkinci Düzey): Özellikle zaman kısıtlaması olan durumlarda en fazla bilgiyi edinmeyi amaçlar. Okuyucu, “Bu kitap ne hakkında?” sorusunu sorarak kitabın yüzeysel yapısını ve konusunu anlamaya çalışır. Bu düzey, analitik okuma için bir ön hazırlık görevi görür.
- Analitik Okuma (Üçüncü Düzey): Kapsamlı ve tam bir okumadır. Belirlenmemiş bir zaman aralığında yapılabilecek en iyi okuma biçimidir ve yoğun bir aktiflik gerektirir. Temel amacı, okuyucunun anlam düzeyini yükseltmektir.
- Sintopik Okuma (Dördüncü Düzey): En karmaşık ve sistematik okuma türüdür. Aynı konu hakkında yazılmış birden fazla kitabı karşılaştırmalı olarak okumayı ve okuyucunun kendi problemlerini çözmek için bir tartışma oluşturmayı içerir. Bu düzey, diğer bütün düzeylerin becerilerini nihai bir amaç için kullanır.
Bu hiyerarşi, bir okuyucunun bir üst düzeye geçmeden önce alttaki düzeyin gereklerini etkili bir şekilde yerine getirebilmesini şart koşar. Örneğin, inceleyici okumada yetkinleşmeden analitik okuma yapılamaz.

Aktif Okumanın Özü ve Üstünlüğü
Okuma eylemi, niteliği ne olursa olsun bir etkinliktir; ancak “aktif okuma”, okuyucudan çok daha büyük bir zihinsel çaba ve beceri talep eder. Aktif okumanın özü, metinle ilişki kurarken sürekli olarak sorular sormaktır. Okuyucu, bu soruları okuma esnasında kendi kendine cevaplandırmaya çalışmak zorundadır.
Aktif okuma, pasif okumadan daha üstün kabul edilir, çünkü pasif okuma nadiren okurun anlam düzeyini artırabilir. Pasif bir okur, halihazırda bildiği veya kolayca anladığı materyalleri okuyarak sadece bilgi deposunu artırabilir. Oysa aktif okuma, zorlayıcı bir kitapla karşılaşıldığında, okurun kendi zihinsel gücünü kullanarak anlamasını aşamalı olarak daha üst bir seviyeye yükseltmesini sağlar. Bu, okurun kendi potansiyel eksikliklerinin üstesinden gelerek yazarın içgörülerine yaklaşmasını ve böylece nitelikli bir iletişim kurmasını mümkün kılar. İyi bir okur, aktif ve konsantre olmuş bir şekilde okuma yapar.
Okuma Amaçları: Bilgi mi, Anlayış mı?
Okumanın iki temel amacı, bilgi edinmek için okuma ve anlayış kazanmak için okuma olarak ayrılır. Bu ayrım derindir ve okuma eyleminin niteliğini belirler:
- Bilgi İçin Okuma: Okunan şeyin (gazete, dergi vb.) okurun mevcut yetenek ve becerileri sayesinde bütünüyle anlaşılır olması durumudur. Bu okuma, bilgi miktarını artırabilir ancak okuyucunun anlayış düzeyini yükseltemez; başlangıç seviyesinde kalır.
- Anlayış Kazanmak İçin Okuma: Okuyucunun ilk okumada tam olarak kavrayamadığı, zorlayıcı bir metinle uğraşmasıdır. Bu tür bir öğrenme, yazarın (anlayış olarak) okurundan “üstün” olduğu ve okuyucunun çaba göstererek bu eşitsizliğin üstesinden gelmesi gerektiği koşulunda gerçekleşir. Amaç, bilgiyi artırmaktan ziyade, okurun zihnini daha yüksek bir anlama seviyesine çıkarmaktır.
İnceleyici Okumanın İki Adımı
İnceleyici okuma düzeyi, belirli bir zaman dilimi içinde bir kitaptan alınabilecek en fazla şeyi almayı amaçlar. Bu düzey, deneyimli okurlar tarafından tek bir beceri olarak uygulansa da, başlangıç seviyesindeki okurlar için iki ayrı adımda düşünülmesi faydalıdır:
- Sistematik Tarama veya Ön-okuma: Bu adımın temel amacı, kitabın daha dikkatli bir okumaya (analitik okumaya) değip değmeyeceğini belirlemektir. Ayrıca, okumaya karar verilse bile kitabın temel iddiasının ne olduğunu ve ne hakkında olduğunu hızlıca öğrenmeyi sağlar. Bu süreç, başlık sayfasına, önsöze, içindekiler kısmına, dizine ve yayıncı tanıtımına göz atmayı içerir.
- Yüzeysel Okuma: Bu adımın kuralı basittir: Zor bir kitabı ilk okuyuşta, anlamadığınız kelimeler için duraksamadan veya kafanızı karıştırmadan bir çırpıda bitirin. Temel amaç, kitabın bütününün üzerinden geçmek ve anlamadığınız kısımları geçerek genel akışı ve yapıyı yakalamaktır. Bu, metni ikinci kez okumaya hazır hale gelmek ve ilk okumada ağaçlara bakarken ormanı kaybetme hatasına düşmemek için önemlidir.
Analitik Okumanın Dört Temel Sorusu
Analitik okuma, bir kitabı çiğneyip sindirmeye benzer ve anlamak için tasarlanmış en iyi okuma biçimidir. Bir okuyucunun bu düzeyde bir kitaba (özellikle açıklayıcı eserlere) tam anlamıyla nüfuz edebilmesi için sorması gereken dört temel soru, aktif okumanın özünü oluşturur:
- Kitabın bütünü ne hakkında? Okuyucu, kitabın ana temasını ve yazarın bu temayı, gerekli ikincil temalar ve konu başlıkları halinde nasıl alt bölümlere ayırdığını ortaya çıkarmalıdır.
- Ayrıntılarda Neler, Nasıl Söylenmektedir? Yazarın temel düşünceleri, iddiaları ve savları keşfedilmeli, yazarın özel mesajları belirlenmelidir.
- Kitap, Bütün Halinde veya Kısmen Doğruluk Taşıyor Mu? Metin anlaşıldıktan sonra, okuyucu eleştirel bir değerlendirme yaparak kitabın kısmen veya tamamen gerçekliği yansıtıp yansıtmadığına karar vermelidir.
- Farkı Ne? Kitabın önemi sorgulanmalıdır. Yazar, bütün bu bilgileri bilmenin neden önemli olduğunu düşünüyor? Elde edilen bilgi ve içgörüler okuyucunun ufkunu genişletiyor mu?
Bir Kitabı “Kendi Kitabınız Haline Getirmenin” Yolları
Bir kitabı entelektüel olarak “kendi kitabınız haline getirmenin” tek yolu, ona notlar yazmaktır. Bu eylem, sadece kitabın içeriğine sahip olmak anlamına gelmez, aynı zamanda yazarın fikirlerini kendi zihninin bir parçası kılmaktır. Bu süreç son derece önemlidir çünkü okuyucuyu uyanık tutar, okumayı düşünme eylemine dönüştürür (düşünce kelimelerle ifade edilmelidir) ve hatırlamaya yardımcı olur.
Kitabı sahiplenmenin pratik yolları arasında şunlar bulunur:
- Önemli ve güçlü ifadelerin altını çizme.
- Marginalia: Sayfa kenarlarına notlar, sorular ve anahtar kavramların özetlerini yazma.
- İç kapakta ve boş sayfalarda özetleme: Kitabın genel hatlarını, temel değinileri ve bütüncül yapısını bölüm sırası içerisinde ortaya koyma. Bu, entelektüel sahipliğin nişanesidir.
- Kişisel Dizin Oluşturma: Kitabın sonunda, okuyucunun kendi için kritik bulduğu kavramları ve ilgili sayfa numaralarını listeleyen bir dizin hazırlama.
Kuramsal ve Pratik Kitaplar Arasındaki Ayrım
Açıklayıcı kitaplar iki ana kategoriye ayrılır: kuramsal (teorik) ve pratik.
- Kuramsal (Teorik) Kitaplar: Durumun ne olduğunu öğretir. Bunlar, gerçekliğin veya belirli bir konunun doğasına dair bilgi veren eserlerdir. Cevaplamaya çalıştıkları temel soru “Durum nedir?” veya “Bu şey nedir?” sorusudur. Örnekleri arasında felsefe, bilim ve tarih kitapları sayılabilir.
- Pratik Kitaplar: Yapmak istediğiniz bir şeyi nasıl yapabileceğinizi veya ne yapmanız gerektiğini öğretir. Temel olarak eylemi yönlendirir ve davranış kurallarını içerir. Cevaplamaya çalıştıkları temel soru “Ne yapmalıyız?” veya “Bu nasıl yapılır?” sorusudur. Etik, ekonomi (geniş anlamda) ve bu kitabın kendisi gibi eserler bu kategoriye girer. Pratik bir problem ancak gerçek dünyada eylemle çözülür, kitap okumakla değil.
Kurmaca Eleştirisinde Farklı Standartlar
Kurmaca eserler (roman, şiir, oyun) ve açıklayıcı eserler farklı amaçlara hizmet ettiğinden, eleştirel yaklaşımları da farklı olmalıdır. Açıklayıcı eserler, mantıksal söylem üzerine kuruludur ve entelektüel açıdan “doğruluk” ve “tutarlılık” standartlarıyla eleştirilir.
Ancak kurmaca eserler için bu standartlar uygulanamaz. Kurmaca, okurun doğrudan tecrübe edebileceği hayali bir dünya ve tecrübe aktarmayı amaçlar ve temelde hayal gücüne hitap eder. İyi bir hikayenin “gerçekliği,” onun gerçeğe benzevişi (içsel kabul edilebilirliği ve olabilirliği) ile ilgilidir. Eleştiri, yazarın kurduğu bu dünyanın iç tutarlılığına ve olay örgüsünün inandırıcılığına odaklanmalıdır. Yüzyıllar önce Aristo’nun belirttiği gibi, şiirde aranan doğruluk standardı, politika veya fizikte arananla aynı değildir. Romancının yarattığı karakterlerin ve olayların dünyasında mantıksal olabilirlik aranır, yoksa bir araştırma veya deneyle teyit edilebilir somut gerçeklikler değildir.
Sintopik Okuma ve Okuyucunun Terminolojisi
Sintopik okuma (çoğul okuma), aynı konu üzerine yazılmış birden fazla kitabı okuyarak okuyucunun kendi problemini çözmek veya bir konu hakkında genel bir tartışmayı analiz etmek amacıyla kullandığı en yüksek okuma düzeyidir.
Bu düzeyde, okuyucunun yazarın terminolojisini olduğu gibi kabul etmesi yerine, kendi terminolojisini oluşturması gerekir. Bunun nedeni şudur: Farklı yazarların aynı kavramları ifade etmek için farklı kelimeler ve terminolojiler kullanması kuvvetle muhtemeldir. Eğer okuyucu, her bir yazarın kendi dilini kabul ederse, kısa sürede karmaşa içinde kaybolur ve diğer yazarların görüşlerini anlamakta zorlanır.
Sintopik okuyucu, bir dizi farklı yazarla karşı karşıya olduğu için, onların fikirlerini kendi problemini aydınlatacak şekilde bir araya getirmelidir. Bu, temelde bir çeviri işidir. Okuyucu, yazarları, kendi kurduğu ve probleme hizmet eden yansız/yüksüz bir kavram dizisini kullanmaya zorlar. Bu sayede, okuyucu, tek bir yazarın öğrencisi olmaktan çıkar ve tartışmanın ustası haline gelir.
Yazarla Görüş Ayrılığına Düşerken Kullanılabilecek Dört Temel Eleştiri Noktası
Okuyucunun, analitik okumanın son aşamasında, metni tam olarak anladığından emin olduktan sonra (yani, “Anladım” diyebildikten sonra), yazarla görüş ayrılığına düşebilir. Bu eleştirel duruşun salt kişisel bir duygu veya önyargı olmaması, rasyonel temellere dayanması gerekir. Metinde belirtilen entelektüel disiplinle kullanılabilecek dört temel eleştiri noktası şunlardır:
- Yazarın bilgisiz olduğunu ortaya koyma: Yazarın, ele aldığı konuya dair gerekli bilgi veya kanıtlardan yoksun kaldığını ileri sürme. Bu bilgi eksikliği, belirli problemlerin çözümünü veya çıkarımları desteklemeyi imkansız hale getirir.
- Yazarın yanlış bilgi sahibi olduğunu ortaya koyma: Yazarın ileri sürdüğü varsayımların, öncüllerin veya iddiaların yanlış olduğunu gösterme. Hatalı varsayımlar, yanlış çıkarımlara veya savunulamaz çözümlere yol açar.
- Yazarın mantık hatası yaptığını ortaya koyma: Yazarın temellendirme sürecinde hatalı olduğunu iddia etme. Bu, genellikle iki şekilde olur: Ya sonuçta varılan çıkarımlar ileri sürülen nedenleri takip etmez (non sequitur) ya da yazarın söylediği iki şey birbiriyle tutarsızdır (çelişki). Okuyucu, savın ikna gücünün neden eksik olduğunu somut olarak gösterebilmelidir.
- Yazarın analizinin ve açıklamasının eksik kaldığını ortaya koyma: Yazarın ele aldığı problemleri tam olarak çözmediğini, elindeki malzemeyi yeterince iyi kullanmadığını, gerekli ayrımları yapmakta başarısız olduğunu veya bütün ilgili çıkarımları görmediğini ileri sürme. Bu, yazarın çabalarının sınırlarını çizer ve tam anlamıyla bir görüş ayrılığından çok, kitabın eksiksizliğine dair hükmün askıya alınmasına yol açabilir.
Bu disiplinli eleştiri kuralları, okurun yazarla verimli bir “sohbet” etmesini sağlar; bu da metne gösterilebilecek en yüksek saygı biçimidir.