Osmanlı İmparatorluğu’nda cinselliği konu alan metinlere karşı takınılan genel tutum, günümüzün ahlaki ve hukuki kısıtlamalarıyla karşılaştırıldığında şaşırtıcı derecede farklı ve daha hoşgörülü bir yapı sergilemekteydi. Yüzlerce yıl boyunca bu tür metinler elden ele gizlice dolaşsa ve fısıldanarak anlatılsa da, o dönemde modern anlamdaki “muzır” (zararlı veya müstehcen) kavramı neredeyse hiç bilinmiyordu. Cinselliği kalem alanlar üzerinde bir yasak bulunmuyordu; siyasi iktidara karşı söz söyleyenler ağır cezalarla karşılaşırken, cinsellikten bahseden yazarlar sessizlikle karşılanırdı. Bu durum, toplumsal hoşgörünün günümüzden çok daha fazla egemen olduğunu göstermektedir; zira bu metinlerde geçen açık ifadelerin modern bir yazara atfedilmesi dahi, büyük bir tepkiye yol açabileceği düşünülmektedir.
Cinsel Hayata Dair Erken Rehberler
Cinsellikle ilgili kaleme alınan en eski rehberlerden biri olan ve 15. yüzyılın ilk yarısında Mercimek Ahmet tarafından Farsçadan Türkçeye çevrilerek dönemin hükümdarı İkinci Murat’a sunulan “Kabusname”de cinsel birleşme (cima) hakkında kapsamlı tavsiyeler yer almaktadır. Eserde cima, dünyanın en büyük lezzetlerinden biri olarak kabul edilse de, aşırıya kaçılmaması gerektiği, aksi takdirde vücudun temelinin zarar görebileceği uyarısı yapılır. Eğer kendini frenleyemezse bile, kişinin sevdiğiyle cima etmesi önerilir; zira sevginin sıcak, cimanın ise soğuk bir hareket olduğu ve soğuğun sıcağı bozacağı belirtilir. Sarhoşken cima etmenin uygunsuz olduğu, zevkinin alınamayacağı, ancak çaresiz kalınırsa mahmur (yarı sarhoş) durumda yapılması gerektiği söylenir. Ayrıca her fırsatta cinsel birleşmeye kalkışmanın hayvanların işi olduğu, insanın zamanı gözetlemesi gerektiği ve günde bir kereden fazla yapılmaması tavsiye edilir. Cimanın ne çoğunun ne de azının iyi olmadığı, orta kararın en hoş olduğu vurgulanır. Mevsimsel tavsiyeler de vardır: yazın avratlara, kışın ise oğlanlara meyletmenin vücut sağlığını koruyacağı; zira oğlan teninin sıcak, avrat teninin ise soğuk olduğu inanışı aktarılır.

Edebi Türlerdeki Evrim: Bahnameler
“Bahname” adıyla anılan ve “cinsel konulardan bahseden kitap” anlamına gelen eserler, zaman içinde ciddi bir içerik değişimi göstermiştir. İlk dönem bahnamelerinde, özellikle tıp bilgini İbni Sina ve Nasreddin-i Tusî gibi alimler tarafından kaleme alınan örneklerde, bilimsel bir bakış açısı hâkimdi. Bu eserler, cinsel gücü artırma yollarına, ilişki sırasında daha fazla zevk alınmasını sağlayacak yöntemlere odaklanır; çeşitli ilaç reçeteleri ve uygulama biçimleri sunardı. Genellikle sultanların cinsel sağlığını korumak veya güçlendirmek amacıyla yazılan bu ilk dönem bahnamelerinde, ilişki erkek merkezli ele alınır, kadınlar ise hamileliği önleyici veya sağlayıcı reçeteler dışında ikinci planda kalırdı.
Ancak ilerleyen yüzyıllarda bahnameler bu tıbbî odağı tamamen yitirmiştir. Sonraki dönem bahnameleri, cinsel sağlıkla neredeyse hiç ilgisi olmayan, daha çok farklı birleşme yöntemlerini altı ana tavır (yatma, oturma, yan yatma, yüzüstü, eğilerek ve ayakta) ve bunların onar çeşidi halinde detaylıca anlatan birer “pozisyonlar kitabı” haline gelmiştir. Bu sonraki eserler, aralara serpiştirilmiş cinsel öykülerle birlikte, mizah duygusu uyandıran bir nitelik kazanmıştır.
Açık Sözlü Edebiyat ve Toplumsal Cinsellik
Osmanlı edebiyatında cinsellik, mizahi ve açık sözlü biçimlerde işlenmiştir. “Türk Galip” olarak bilinen Galip Paşa, “Mutayyebat-ı Türkiyye” adlı eserinde 19. yüzyıl Anadolu’sunun cinsel folklorunu konu edinmiştir. Eserde Himmet adında Kastamonulu bir delikanlı ile Kezban adındaki kadın baş karakterlerdir; Paşa, anlatımında “kadın” yerine “kancık” kelimesini kullanmayı tercih etmiştir. Eserini “kaba Türkçe” ile yazdığını belirtmesinin nedeni ise, kendisinden önceki şairlerin işlenecek bütün konuları tüketmiş olması ve geriye sadece “kabukların” kalmasıdır.
Enderunlu Fazıl Bey ise, kadınlardan zevk almadığını açıkça dile getirmiş ve eşcinselliğini eserlerinde tema olarak kullanmıştır. Fazıl Bey’in “Hubanname” (Güzeller Kitabı) ve “Zenanname” (Kadınlar Kitabı) adlı eserlerini yazmasının sebebi, bir erkek sevgilisinin zorlamasıdır. Sevgilisi, Fazıl’dan dünyanın farklı milletlerinden delikanlıların (Hint, Rum, Ermeni, Çingene vb.) özelliklerini anlatan bir kitap yazmasını istemiş ve böylece Hubanname ortaya çıkmıştır. Daha sonra sevgilisi, Fazıl’ı kadınlar üzerine de yazmaya zorlamış ve terk edilme tehdidi karşısında Zenanname‘yi kaleme almıştır. Zenanname’de Fazıl, Hubanname’deki milletlerin kadınlarını tasvir eder; özellikle İstanbul kadınlarını dörde ayırır: dine bağlılar, hafif işveliler, fahişeler ve “sevici zümresi” (lezbiyenler), ayrıca Anadolu’da gerdek törenleri ve kadınlar hamamı gibi konuları da işlemiştir.
Eşcinsel Grupların Tartışması ve Hamamcıların Rolü
Din bilgini ve şair Gazali’nin “Dafiu’l-Gumum ve Rafiu’l-Humûm” (Gamları Defeden ve Kaygıları Kaldıran Kitap) adlı eserinin ikinci faslında, “gulampâreler” (oğlancılar) ve “zenpâreler” (kadın düşkünleri) arasındaki şiddetli bir tartışma anlatılır. Zenpâreler, oğlanların pislik kaynağı olduğunu söyleyerek gulampâreleri kınar. Gulampâreler ise buna çok kızarak savaş hazırlığına girişirler, ancak zenpâreler onların “erkekçe” cümbüş ve pehlivanlıklarına dayanamayacaklarını fark edip barış teklif eder. Tartışma nihayetinde Şeytan’ın araya girerek hakem (kadı) olmasıyla bir uzlaşmayla sonuçlanır. Bu uzlaşmaya göre: Zinadan doğan bütün evlatlar (oğlanlar ve dilberler) toplanacak, cima talimi yapıldıktan sonra gulampârelere mülk olarak verilecektir. Zenpâreler ise oğlanların cinsel organlarına dil uzatmadıkları sürece incitilmeyeceklerdir.
Derviş İsmail’in 17. yüzyıl İstanbul’unda kaleme aldığı “Dellaknâme-i Dilküşâ” (Gönüller Açan Tellaklar Kitabı) adlı eseri, tellakların (dellakların) sadece kese ve sabun işiyle sınırlı olmadığını, müşterilerin cinsel arzularını da yerine getiren önemli bir sosyal rol üstlendiğini göstermektedir. Risalede, İstanbul’daki hamamlarda çalışan ve eşcinsel ilişkiye yatkın olan tellakların (Kınalıkuzu Firuz, Sipahi Mustafa Bey, Kalyoncu Süleyman vb.) öyküleri anlatılır. Bu tellaklar, müşterilerle hamamın halvet bölümlerinde veya camekânlı odada “döşek yoldaşlığı” yapar ve bu hizmetler karşılığında yüksek ücretler (narh) alırlardı.
Cinsel Birleşmenin Zamanlaması ve Çocuk Kaderi
Osmanlı’daki dini nasihat metinlerinden olan “Mürşid-i Müteehhilîn” (Evlileri İrşad Kitabı), cinsel birleşmenin zamanlamasının doğacak çocuk üzerindeki etkileri hakkında derin inanışlar aktarmaktadır. Bu inanışlara göre, birleşmenin zamanı ve şartları çocuğun karakterini ve fiziksel özelliklerini doğrudan belirler. Örneğin, zorla veya rıza ile hamamda ilişkiye girenlerin çocukları ahmak olur. Ayın ilk, orta veya son günlerinde cima edenlerin çocukları deli (mecnun) olur. Pazar ve çarşamba gecesi cima edenlerin çocukları hayasız olurken, Kurban Bayramı gecesi birleşenlerin çocuklarının ise altı parmaklı doğacağına inanılırdı.
Öte yandan, uygun zamanlarda yapılan birleşmelerin olumlu sonuçları da sıralanır: Ayın evvelinde veya sabaha yakın cima edenlerin çocukları cömert olur. Pazartesi gecesi cima edenlerin çocukları âlim ve sofu (zahid) olur. Cuma namazından önce cima edenlerin çocuklarının ise cennetlik veya şehit olacağı rivayet edilmiştir. Ayrıca, cinsel birleşme sırasında çirkin suretler hayal etmek çocuğun organlarının ayıplı olmasına, ilişki sırasında eşinin fercine bakanın çocuğunun ise ortak mal (ammi) olmasına neden olacağına inanılırdı.
Klasik Müzikteki Cinsel Temalar: Sakal Besteleri
Klasik Türk Musikisi, edebiyattaki cinsel temaları güfteler (şarkı sözleri) aracılığıyla yansıtmıştır; ancak ezgi (melodi) genellikle sözden daha ön planda tutulmuştur. Besteciler, özellikle genç erkek sevgililere duydukları aşkı, örtük veya açık biçimde ifade ederlerdi. Bu temanın en belirgin örneklerinden biri de **”sakal besteleri”**dir (hatt-ı muanber). Genç sevgilinin yüzünde sakal çıkmaya başlaması, besteciler arasında hem bir endişe hem de bir ilham kaynağı olmuştur.
Bazı besteciler, sakalın çıkmasını güzelliğin kaybı olarak yorumlar ve “sakallar çıktı, güzellik kayboldu” diye feryat ederlerdi. Örneğin bir besteci, ay yüzlü sevgilinin sakalı çıkmaya başlayınca, “halimizi anlatan kitaba sevda bahisleri yazıldı” derdi. Bazıları ise, sevgililerinin yüzündeki yeni çıkan sakalları, güzellik mecmuasına çekilmiş yeni bir “şiraze”ye benzeterek yeni bir güzellik unsuru olarak kabul ederdi. Öte yandan, Kemanî Ama Corci gibi bazı sanatçılar ise Rast Ağır Semai’sinde “Tıraş et hattını cana, serinde kâkülün dursun” diyerek sevgiliden sakalını kesmesini açıkça talep ederdi. Düğme çözme veya dudak emme gibi cinsel arzular da terennüm bölümlerinde sıklıkla dile getirilirdi.
Fahişeliğin Resmî Kontrol Çabaları
Fahişelik, Osmanlı’da çok daha eski bir geçmişe sahip olmasına rağmen, resmî kontrol altına alınma çabaları oldukça geç, 1565 yılında başlamıştır. Bu süreç, mahalle halkının ihbarları üzerine Arap Fatı gibi kadınların evlerinin basılması ve yakalananların zindanlara atılmasıyla ivme kazanmıştır. İlk resmî önlem, Kanuni Süleyman döneminde “muzır avratların” İstanbul’dan sürgün edilmesi yönündeki fermanla alınmıştır.
Ancak bu sürgünler fuhşu durduramamıştır. İkinci Selim zamanında, hapisteki fahişelerle evlenmek isteyen erkekler çıkınca, padişah bu evliliklere izin vermiş, ancak şart olarak çiftlerin nikâh kıyıldıktan sonra derhal İstanbul’u terk etmelerini emretmiştir. Fahişelik faaliyetleri gizlice sürdürülünce, devletin önlemleri yeni iş kollarına kaymıştır. Kadınların bekâr erkeklerin çamaşırlarını yıkadığı çamaşırhaneler ve daha sonra kaymakçı dükkânları yasaklanmıştır. Fuhşun en rahat yapıldığı yer olan esir pazarlarında ise, cariyeler üzerinden yapılan cinsel faaliyetleri engellemek amacıyla kadın ve erkek esircilerden zincirleme kefalet istenmiştir. Bu çabalara rağmen, gayri meşru ilişkilerin ve organize fahişeliğin önüne geçilememiş, bu durum İstanbul’un toplumsal hayatının kalıcı bir parçası haline gelmiştir.
Terimler Sözlüğü
Terim | Tanımı |
Bahname | Cinsel konulardan bahseden kitap. İlk örnekleri tıbbi içerikliyken, sonrakiler pozisyonlar kitabı haline gelmiştir. |
Cima | Cinsel birleşme. Metinlerde mecazi bir anlamı olmaksızın doğrudan bu anlamda kullanılır. |
Civan | Farsça kökenli, “genç, delikanlı” anlamına gelen kelime. Bahnamelerde erkek sevgiliyi tanımlamak için kullanılır. |
Çenginame | Enderunlu Fazıl Bey’in, dönemin meşhur erkek dansçılarını (çengileri) anlattığı eseri. |
Dellak (Tellak) | Hamam işçisi. “Dellaknâme-i Dilküşâ”ya göre, kesenin yanı sıra müşterilerin cinsel isteklerini de karşılayan kişi. |
Dellaknâme-i Dilküşâ | Derviş İsmail’in yazdığı, “Gönüller Açan Tellaklar Kitabı” anlamına gelen ve İstanbul’daki 11 meşhur tellağı anlatan eser. |
Ferc | Kadının cinsel organı. Metinlerde “ferc-i murassa” veya “mevzi-i ziba” gibi ifadelerle de anılır. |
Gulampâre (Kulampara) | Erkek çocuklara cinsel ilgi duyan kişi, oğlancı. |
Güfte | Klasik Türk Musikisi’ndeki beste, şarkı gibi eserlerin sözü. |
Hîz | Pasif eşcinsel erkek. |
Hubanname | Enderunlu Fazıl Bey’in, çeşitli milletlerden erkeklerin güzelliklerini ve özelliklerini anlattığı “Güzeller Kitabı”. |
Kabusname | Emir Keykavus tarafından yazılmış, içinde cinsel hayata dair tavsiyelerin de bulunduğu Farsça ansiklopedik bir eser. |
Kerhane | Fuhuş yapılan ev, genelev. Kelimenin aslının Arapça “iğrenme” anlamına gelen “kerh”ten geldiği belirtilir. |
Köçek | Müzik eşliğinde dans eden genç erkek. Bazen “tavşan oğlanı” olarak da anılır. |
Mahbube | Arapça kökenli, “kadın sevgili” anlamına gelen kelime. Bahnamelerde sıkça kullanılır. |
Muzır | Uygunsuz, sakıncalı. Metinde, Osmanlı döneminde bugünkü “muzır” kavramının olmadığı vurgulanır. |
Mürşid-i Müteehhilîn | “Evlileri İrşad Kitabı” anlamına gelen, evliliğin ve cinsel birleşmenin dinî kurallarını anlatan eser. |
Recm | Zina yapan kişinin taşlanarak öldürülmesi. Metinde, Osmanlı’da ilk kez 1680’de uygulandığı belirtilir. |
Subaşı | Osmanlı döneminde bir bölgenin zabıta amiri. Metinlerde fuhuş baskınlarını yöneten kişi olarak geçer. |
Terennüm | Klasik Türk Musikisi’nin büyük formlarında, asıl güfteden sonra gelen, anlamsız heceler ve “canım, efendim” gibi ara sözlerden oluşan bölüm. |
Vuslat | “Kavuşma”, “sevenin sevdiğine ulaşması”. Metinlerde hem platonik hem de cinsel birleşme anlamında kullanılır. |
Zeker | Erkeğin cinsel organı. |
Zenanname | Enderunlu Fazıl Bey’in, çeşitli milletlerden kadınların özelliklerini anlattığı “Kadınlar Kitabı”. |
Zenpâre (Zampara) | Kadınlara düşkün olan erkek. |
Zıbık | Yapay erkeklik organı. |